KOMÜN. ANTİOTORİTER-KOLEKTİF YAŞAM. ANARŞİ.

Kapitalizme karşı en etkili mücadele ve insanları örgütlemeye yönelik en etkili propaganda aracı , istediğimiz yaşam biçiminin somut örneklerinin oluşturlmasıdır. Komün oluşturmak devrimci mücadelede küçümsenemeyecek çok önemli bir yerde durmaktadır. amacımız bireysel kurtuluş değildir. kapitalizmin yıkılması örgütlü, bilinçli bir halkla olabilir. halkı örgütleme yöntemlerinden en etkilisi onlara somut gerçekliklerle yaklaşmaktır. ŞİİMDİ , ŞUANDA , BURADA.

23 Haziran 2009 Salı

ANARŞİ ÖZGÜRLÜKTÜR,EŞİTLİKTİR. DOĞANIN YASALARINA GÖRE YAŞAMAKTIR.











******************************************************
*****************************************************
KOMÜNİST BİR DÜNYA İÇİN ANARŞİ
KOMÜNAL -fanzin-
HERZAMAN VE HERYERDE KOMÜNAL YAŞAM İÇİN ELELE.
isim önemli değil. önemli olan mücadele etmektir.
anti-otoriter komün kolektifi amacı . daha eşit ve özgür bir yaşamın somut temellerini şimdiden atmaya çalışmaktır.. yer, zaman, mekan ayrımı yapmadan, herzaman ve heryerde. yani kırda yada şehirde diye bir ayrım söz konusu değildir...
antiotoriter : hiyerarşiye(üst-ast ilişkisine) , yönetime (emir almaya,vermeye,insanın insana kulluğuna) karşı olmaktır .
komün : yaşamımızı paylaşmaktır. birlikte sorunlarımıza çözümler aramak. birlikte üretmek, birlikte yaşamaktır. birlik-beraberlik-dayanışmadır.
ne istiyoruz, nasıl bir yaşam istiyoruz
istediğimiz yaşam biçiminde yaşamak için neden devrim yapılmasını bekliyoruz.
ŞİMDİ, ŞUANDA, BURADA.
istediğimiz yaşam biçimini oluşturabiliriz.
istediğimiz kolektif, antiotoriter, eşit, özgür ve insanların yasalarına göre değil, doğanın yasalarına göre yaşamak.
bunu sağlayabilmek için varolan yaşam biçiminden kopmak gerekir. uzaklaşmak gerekir.
kendi yaşam alanımızı, kendi yaşam merkezimizi oluşturmalıyız.
dervim yapmayı beklemek anlamsızdır. yaşantımız boyunca belkide hiç göremeyeceğimiz birşeyi neden bekliyoruz. istediğimiz yaşam biçimini bizimle aynı düşünen insanlarla birlikte oluşturabiliriz. vede oluşturmalıyız... beklemenin , anlamı yok. mücadele etmekse düşününce anlayacaksınızki en etkin devrimci mücadele şekli komün-komünler oluşturmak ve onları geliştirmek- güçlendirmektir.
mücadelenin en yoğun şeklini komün oluşturma ve geliştirme sürecinde zaten bulacaksınız.
komün oluşturmak sistemin bir parçası olmak değil. sisteme kafa tutmaktır. onun yıkılabilir olduğunu, onun dışında farklı alternatif bir yaşam biçimi olduğunun ispatıdır. ve bu ispat tüm devrimciler için gereklidir. yaşamak ve yaşatmak olmalıdır parolamız.
istediğimiz yaşam biçiminde yaşayamadığımız ve bu yaşam koşullarını oluşturamadığımız sürece insanlar bize siz hayal aleminde yaşıyorsunuz demeye devam edecekler. bizim onlara hayal değil. işte bak. gerçekleşti diyebilmemiz gereklidir.

TEK YOL DEVRİM - TEK YOL KOMÜN - TEK YOL ANARŞİ

KOMÜN - DEVRİM -ANARŞİ

komün. gelecek güzel günlerin temelidir. gelecek nesil için ve tüm insanlık, tüm dünya için, tüm canlılar için bir umuttur.

KOMÜN OLUŞTURMAK , ÖZLEMİNİ DUYDUĞUMUZ DÜNYANIN TEMELLERİNİ ATMAKTIR.

KOMÜN OLUŞTURMAK ÖZGÜRLÜĞE VURULAN KELEPÇELERİN BİRER BİRER SÖKÜLMESİNİ SAĞLAMAKTIR.



BU TEMELDE SENİNDE BİR EMEĞİN OLSUN.
ÖZGÜRLÜK-EŞİTLİK HAYKIRIŞLARIN, İSTEĞİN ARZUN BU TEMELDE HAYAT BULSUN.




ANTİ-OTORİTER KOMÜN KOLEKTİFİ
Antiotoriter komün kolektifinin amacı kapitalizme alternatif bir yaşam biçimi olduğunu söylemlerle değil (yeterince, hatta fazlasıyla şey söylenmiş,yazılmıştır.), somut, canlı yaşayan örneklerle göstermektir. Bu örnekler kolektif, antiotoriter bilince sahip olan her birey, topluluk, işyerleri , mahalleler, köyler vs.. aracılığıyla olacaktır. Şehirlerde ve kırsal alanda yani yaşamın olduğu heryerde antiotoriter kolektif yaşam bilincini oluşturmak, geliştirmek, yaymak halkın benimsemesini sağlamaya çalışmak temel amacımızdır. Bu mücadele şekli en etkili devrimci mücadele ve insanları örgütlemeye yönelik en etkin propaganda şeklidir. Çünkü insanlar böyle bir yaşamın hayal olduğunu düşünüyorlar, onlara bunun hayal değil, gerçek olduğunu göstermekten daha etkili propaganda şekli olamaz. Bizler yaşamak (daha iyi koşullarda, eşit, özgür yaşamak) istiyoruz. Ölmek öldürmek gibi bir amacımız yoktur. Bizler daha iyi bir dünya istiyoruz. Biz bu dünyayı, bu yaşam biçimini devrimden sonra olacağı düşüncesiyle beklemektense, düşüncelerimize uygun yaşamın temellerini şimdiden oluşturmaya çalışmamız gerektiğini fark etik. İstediğimiz eşit, özgür, antiotoriter, kolektif yaşamdır. Bunu kapitalist sistem içerisinde tam anlamıyla sağlayamayacağımızın bilincindeyiz. O yüzden mümkün olduğunca sistem dışında , kırsal alanda komünler oluşturmak ve zamanla geliştirilerek, yaygınlaştırılarak şehirlere yayılmasını sağlamak , insanlara alternatif yaşam biçiminin imkansız, hayal olmadığını göstermektir amacımız.

En temelde kapitalist yaşam biçiminden kurtulmak ve bize yaşam veren,unuttuğumuz doğayla iç içe olmak gerekmektedr. Yaşamayı unuttuk daha doğrusu hiç yaşamadık desem makbüldür. Çünkü yaşam işe gidip gelmek ve taş duvarlar arasına hapsedilmiştir. Aslında yaşam işe gidip gelmek değildir. Doğayla iç içe olmak, yağmurun altında çıplak dolaşmak, dünyayı gezmek, deniz altını gezmek, ve hatta mümkünse evreni gezmektir. temiz hava, temiz su, temiz doğa, temiz , sağlıklı besinlerle beslenmektir. Bırakın dünyayı , bırakın şehri, bırakın mahalleyi biz inanınki yaşantımızı dört duvar arasına sıkıştırmışız. Ve bizi bu dört duvar arasına bağlamayı sağlayan birde teknoloji harikası ve beyin yıkama makinesi televizyonlar vardır.

Teknolojiye karşı değilim ama ne yazık ki teknoloji bize faydadan çok zarar sağlamıştır. Bizi tembelleştirmiştir. Uyutmuştur.Uyuşturmuştur. Kanser etmiştir. Hasta etmiştir. Ve esir almıştır.Teknolojinin köleleri olmayı çoktan aşıp onun birer parçası, birer teknoloji ürünü, makineler (robotlar) haline dönüşmüşüz.
Öyle meşgul kafamız geçim sıkıntısıyla. Başka şeyler düşünemez olduk. Yaşamın anlamını sorgulamaz olduk. Düşünmek ayıplanır, hor görülür oldu. Beynimiz sadece emirleri uygulamaya hizmet eder oldu.

Ne yapacağız. Taş duvarlar arasında, iş – ev arası mekik dokumaya, zenginlerin kölesi olmaya devam mı edeceğiz. Yaşamak bumudur?
Yaşamıyoruz. Yaşadığımızı sanıyoruz. Öyle körleşti ki duygularımız, insani tüm değerlerimiz kaybetmek üzereyiz. Ne vicdan kaldı, ne onur, ne gurur, ne düşünen beyin. Artık beyinlerimiz vazifesi olan düşünme görevini yapamaz hale gelmiştir. Şu anki yaşantımız işte budur. Yani anlayacağınız o kadarda değerli değildir. Yani kaybedecek hiçbir şeyimiz yok.

Artık zincirlerimiz kırmanın vakti gelmiştir. İtaat etmemenin, robotlaşmamanın, kolektif, eşit, özgür yaşamanın vakti gelmiştir. Ve bunların bedeli ölmekse biz , köle olarak yaşamaktansa ölmeyi tercih ediyoruz. Artık dayanacak, sabredecek halimiz kalmadı. İçimizdeki öfke büyüyor, taşıyor. İsyan ateşi haline dönüşüyor.Ve işte bu isyan ateşi bize ışık tutacak, geleceğimizi aydınlatacaktır. İsyan ateşini büyütmenin vaktidir.

Mesele yaşamak ve yaşatmaktır.Biz istediğimiz yaşam biçiminde mümkün olduğunca yaşamaya çalışmalıyız. istediğimiz yaşam biçiminin temellerini oluşturmalıyız. Bunları yapınca insanlar zaten bizi görecek ve anlayacaktır. Onlara kapitalizme alternatif yaşam biçimi olduğunu, yaşayarak gösterebilirsek işte o zaman devrim kaçınılmaz olacaktır.
Şu andaki en büyük sorun insanların sisteme alternatif bir yaşam biçiminin oluşturulabileceğine inanmamalarıdır. sistem güçlüdür. korkarlar mücadeleden. ve kafalarında tereddüt de yok değildir. böyle bir yaşamın hayal olduğunu da düşünmektedirler. işte bize düşen tüm insanların beyinlerinde ve yüreklerinde olan ama bilinçaltına itilmiş özgür, eşit, doğal,doğayla içiçe yaşam isteğini yüzeye çıkarmak ve böyle bir yaşamın hayal olmadığını yaşayarak göstermektir.

Amacımız doğada , teknolojiden yoksun yaşam değildir. Tabi ki böyle bir yaşam isteyenler için uygun ortam koşulları da oluşturulacaktır. bizim istediğimiz basit küçük bir köy oluşturmaktan öte , büyük bir yaşam merkezi, içerisinde gerekli her şeyin olduğu bir yaşam merkezi, adeta bir şehir oluşturmaktır.
Komün oluşturmak, komünde yaşamak, doğayla iç içe olmak , tüm dünyaya örnek olacak ve gelecek nesiller için özgür eşit yaşamın temellerini oluşturacak , yeni , alternatif yaşam koşullarının temellerini atmaya varmısınız.
KOMÜN , DEVRİM, ANARŞİ ------ŞİMDİ , ŞUANDA , BURADA. HERYERDE ANARŞİ. --
TEK YOL DEVRİM , TEK YOL ANARŞİ
http://antiotoriterkomun.blogspot.com/ 01,10,09 antiotoriter@hotmail.com

Devletin ve Otoritenin Yadsınması
Burjuva ideolojileri, Devleti, modern toplumda insanlar arasındaki karmaşık siyasal ve toplumsal ilişkileri düzenleyen, toplumda yasa ve düzeni koruyan organ olarak tanımlarlar. Anarşistler bu tanımlamayla tam bir fikirbirliği içindedirler, fakat, bu tanımlamaya şunu eklerler: Bu düzenin ve bu yasaların temeli, halkın ezici çoğunluğunun küçük bir azınlık tarafından köleleştirilmesidir ve Devlet tam da bu amaca hizmet eder.Devlet, aynı zamanda, burjuvazinin işçilere karşı örgütlü şiddetidir ve burjuva sistemin yürütme organıdır.
Başta Bolşevikler olmak üzere, sol sosyalistler de burjuva Devleti ve Otoriteyi sermayenin uşakları olarak görürler. Fakat, Otorite ve Devletin, sosyalist partilerin elinde proleteryanın kurtuluşu mücadelesinde güçlü bir araç haline gelebileceğini savunurlar. Bu nedenle, bu partiler, sosyalist bir Otoriteden ve proleter bir Devletten yanadırlar. Bazıları iktidarı barışçıl yoldan ve parlamenter araçlarla (Sosyal Demokratlar), diğerleri ise devrimci yöntemlerle (Bolşevikler ve Sol Sosyalist Devrimciler) ele geçirmek isterler.
Anarşizm, bunların her ikisini de temelden yanlış ve emeğin kurtuluşu süreci açısından yıkıcı görür.
Otorite, her zaman için halk yığınlarının sömürüsüne ve köleleştirilmesine dayanır. Bu sömürüden doğar, ya da, bu sömürünün çıkarları içinde yaratılır. Otorite, şiddetin ve sömürünün yokluğunda, kendi varlık nedenini yitirir.
Devlet ve Otorite, yığınlardan tüm inisiyatifi alır, yaratıcılık ve özgür eylem ruhunu öldürür, yığınlarda kölelere özgü bir itaatkarlık, beklenti, toplumsal basamakların üst kısımlarına tırmanma umudu, lidere körü körüne bağlılık, otoriteyi paylaşma yanılsamasi yaratır.
Bu yüzden, emeğin kurtuluşu, ancak, geniş işçi yığınlarının ve bunların sınıf örgütlerinin kapitalist sisteme karşı doğrudan devrimci savaşımı ile mümkündür.
Bugünkü koşullarda iktidarın sosyal demokrat partiler tarafından barışçıl araçlarla ele geçirilmesi, emeğin kurtuluşu görevi açısından ileri atılmış tek bir adımı bile ifade etmeyecektir; çünkü, gerçek iktidar, ve dolayısıyla gerçek otorite, ülkede ekonomiyi ve siyaseti kontrol eden burjuvazinin elinde kalmaya devam edecektir. Bu durumda, sosyalist otoritenin rolü reformlara indirgenir: aynı rejimin iyileştirilmesi (Ramsey MacDonald, Almanya, İsveç, Belçika'da iktidara gelmiş sosyal demokrat partiler bunun örnekleridir).
Öte yandan, toplumsal bir ayaklanma yoluyla iktidarı ele geçirme ve "proleterya Devleti" denen bir devleti örgütleme, emeğin gerçek kurtuluşu davasına hizmet edemez. Devrimi savunacağı düşüncesiyle kurulan devlet, kaçınılmaz olarak, kendisine özgü gereksinimler ve nitelikler tarafından tahrifata uğrar; kendi başına bir amaç haline gelir; özgül, ayrıcalıklı kastlar yaratır ve dolayısıyla kapitalist Devlet ve Otoritenin temelini, yani, yığınların şiddet yoluyla köleleştirilmesi ve sömürüsünü yeniden inşa eder (Örnek: Bolşeviklerin "işçi-köylü Devleti").
*** proletarya, Engels ’in ‘‘ devlet var olduğu sürece özgürlükten bahsedilemez, özgürlük olduğunda ise devlet olmayacaktır’’ deyişini aklından çıkartmamak zorundadır.
Proleter iktidarı Marksizm de devlet , anarşist komünizmde ise , konseyler ve federasyonlara dayanır. Paris komünü tarihin gördüğü ilk proletarya diktatörlüğü girişimiydi. Fakat o bir devlet değil, aksine devleti derhal ve tüm kurumlarıyla alt etmeye çalışan devrimci bir iktidardı.
Paris komünü, iktidarını halkın ötesinde, onun üstünde kurumlarıyla var olmak zorunda olan bir devlet makinesine değil, halkın özgücüne ve devrimci kararlılığı ile inşa edeceği proleter mekanizmalara dayandırdı. Devrimci mücadele, tıpkı Paris Komününde olduğu gibi, devleti reddetmek zorundadır. Fakat devletin burada ifade edilen reddiyesi, devrimin, karşı devrimci etkinliklere ve burjuvazinin direncine karşı hiçbir şekilde herhangi bir kurumsal organizasyona ihtiyaç duymayacağın anlamına gelmez. Bunu proletarya ‘öncü’ paritelerden çok daha iyi bilmektedir. O yüzdendir ki, halkın devrimci organları devrimci sürecin yükselişinden çok daha önceleri şekillenme başlamıştır.
Diktatörlük bir devlet şekli olabileceği gibi,herhangi bir gurup,kişi veya organizasyonun başkalarına uyguladığı baskıcı yöntemlerin toplamıdır da. Sadece devletler değil, bireyler, organizasyonlar ve kitlelerde diktatörce davranabilirler. Proletaryanın bu anlamıyla hasımlarına karşı diktatörce bir yöntemi yürürlüğe koyması, onun illaki bir devleti inşa etmesi anlamına gelmeyecektir.
Devrimden sonra komünizme geçiş aşaması Marksizm in öngördüğünün aksine , derhal ve hızla halkın tüm devrimci beklentilerine yanıt verecek ve aynı zamanda, gelişen devrimi savunup koruyacak bir dönem olarak işlerlik kazanmak zorundadır. Proletarya diktatörlüğü hem devrimi karşı devrimci güçlere karşı savunacak burjuvaziyi tavsiye edecek sert önlemleri alacak, hem de halkın acil ve ertelenemez ihtiyaçlarına yanıt verecek bir kurumsal iktidardır. Fakat bu iktidar, burjuvaziyi ve sömürünün tüm koşul ve araçlarını yok ederken,geçiş aşamasının olabilecek en kısa dönemi tanımladığını bilmek ve ona göre konumlanmak zorundadır. Özgürlükçü komünizm bu yüzden geçiş dönemini kabul etmekle birlikte, bu dönemin olabilecek en kısa zamanı ifade edeceğini, öngörülebilir olduğunu ve herhangi bir partinin programıyla değil, proletaryanın devrimci inisiyatifiyle son bulacağını ilan etmekte bir sakınca görmez. Çünkü devrim proletarya ve ezilenler açısından bir taktik sorunu olmaktan çok, daha büyük ve özgün anlamlar barındırmaktadır. Devrim sadece iktidarın nasıl organize edileceği sorunu değil, aynı zamanda özgürlük, barış ve ekmek sorunudur da. Proletarya diktatörlüğü uygulanması zorunlu bir geçiş döneminin özel adıdır. Marksist önyargının aksine, proletarya bu diktatörlüğü, yarattığı devrimci kurumlar, komünler, konseyler vb. aracılığıyla devletsiz, yani bürokratsız, düzenli ordusuz ve halkın üstünde örgütlenmiş polis olamadan yaratacak özgün potansiyellere sahiptir.
Devrimi bir azınlığın, partinin, zümrenin veya akil adamlar topluluğunun değil, proletaryanın, ezilenlerin, halkın yapacağı gerçeğini unutmamak lazım. ** bürokrasi genel olarak yönetimde uzmanlaşma anlamını taşır. Yönetim mekanizmasında birilerinin uzmanlaşması ise belli bir kesimin yönetim işini sürdürmesi, çoğunluğun da buna tabi olması anlamını taşıyacaktır. Bu da yöneten kesimin ayrıcalıklar kazanması ve bu ayrıcalıkları korumak için birtakım yeni kurumlar ve yöntemler geliştirmesi anlamına gelir. Bu anlayış iktidar olgusuyla birleşerek bir ezme ezilme ilişkisinin doğmasına zemin oluşturacaktır. Bu durum, devlet sosyalist de olsa kapitalist de, işçi devleti de olsa değişmeyecektir, ezilen yine işçiler olacaktır. Kapitalist toplumda ezenler patronlarken, sosyalist toplumda ise patronların yerini alan, bürokratlaşmış parti içindeki işçiler yada aydınlar ayrıcalıklı konumda olacaklardır.
**Konsey sistemini gerçekleştirmek, işçi kitlelerinin doğrudan karar alma sürecinde yer almalarını sağlayarak, iktidarın tekelleşmesini engelleyecektir. Bu yolla işçi kitlelerinin düşüncelerini pratiğe dökme şansı yaratılacaktır. Aksi durumda bu kitleler sadece bir uygulayıcı konumunda tutularak ‘emir’ bekleyen ‘askerlere’ dönüştürülecektir. Bu biçim hareketin devrimci niteliğini bozguna uğratacaktır. ** burjuvazinin siyaset sahnesinden tasfiye edilerek, sınıfsal olarak ortadan kaldırılması, devletin varlığının meşruiyetini tehlikeye sokacaktır ve Marksizm e göre artık ona olan ihtiyaç ortadan kalktığı için sönümlenecektir. Oysa devlet bu süre zarfında kendi bürokrasisini, kendi yönetici elitlerini ve kendi ayrıcalıklı sınıfını çoktan yaratmış ve güçlenmiş olacaktır, hem de en meşru kanallardan. Bu durumda devletin sönümlenmesi ve komünizme geçilmesi de mümkün olamayacaktır. O nedenle devrimden sonra devlet ortadan kaldırılmalı ve komünler–konseyler aracılığıyla proletarya diktatörlüğü kurularak üretim araçlarına el konulmalı ve burjuvaziye karşı, silahlı halk birlikleriyle savaşılmalıdır. KOMÜN, DEVRİM, ANARŞİ